Göle maya çalınırken şirketler ne yapacak?

18.11.2021 10:40
Haftalardır “göle maya çalma isteğine” sessiz kalarak reaksiyon göstersem de memleketimin haline vatanını seven bir ekonomist olarak içten içe çok üzülüyorum. Piyasaların bu denli kötüleşeceği çok belli idi ama onca efora rağmen nefesimizin yetmediğini görmek yani çaresizlik çok üzücü. Yine de güzel şeyler söylemek lazım fakat kelimeleriniz çalınınca ne televizyona çıkıp yorum yapmak istiyorsunuz ne de köşe yazısı yazmak...

Gönül arzu ederdi ki çıkış yolunu konuşalım ve bir çözüm bulalım, nihayetinde rasyonel aklı yeniden ön plana çıkarabilelim. Kanaatimce içinde bulunduğumuz evre bolca dua etmemiz gereken bir aşama, çünkü hazırlıklı olmayanlar ve hazırlanabilecek durumda olamayanlar için bunlar daha iyi günlerimiz. Bu zorlu konjonktürün daha nelere gebe olduğunu ve şirketlerin neler yapması, nasıl hazırlanması gerektiğini 23 Kasım’da İstanbul Sanayi Odası üyeleri ile gerçekleştirilecek bir seminerde ele alacağız (Dileyen bu linkten webinara katılım için başvuruda bulunabilir: https://eoda.iso.org.tr/Seminer/SeminerDetay?seminerKodu=SEM4521).

Hiç duydunuz mu, havalimanlarında en önemli işlevlerden birini, parasal ederi görece düşük olsa da uçakları uçabilir hale getiren “pushback” aracı üstlenmektedir. Belki birçoğumuzun farkına bile varmadığı bu araçlar interfon kulaklığından pilotla irtibat halinde olan bir görevlinin yönetiminde park pozisyonundaki uçakların uçuşa başlayacağı noktaya çekilme işlemini yerine getirir. Devasa boyuttaki teknolojik ulaşım araçları, bu güçlü, gösterişsiz taşıtlar olmadan genellikle uçuşa geçemezler. Türkiye ekonomisinin mevcut koşullar altında esas ihtiyacı da böyle bir pushback aracıdır. Ekonomi yönetiminin vakit kaybetmeksizin Türkiye ekonomisinin hak ettiği potansiyele erişebilmesi için rasyonel dönemlere doğru geri itmesi gerekir.

Türkiye 2021 yılında %10’un üzerinde büyümeyi başardı ancak makroekonomik istikrarından öyle büyük bir feragatte bulundu ki büyüme dışında ana tüm göstergelerde sıkıntı had safhaya ulaştı. Hangi iktisatçıya sorsanız, Türkiye’nin %10 büyüyecek bir ekonomi olamayacağını, bir yıl %10 büyüyorsa takip eden yıl küçülebileceği endişesini dile getirir. İstikrarlı olmayacak bir şeye ulaşınca neden ve ne kadar süreyle sevinilebilir ki? Nitekim %10’luk büyümeye karşılık terazinin maliyet kısmı da çok ağır basıyor. Enflasyon kasım ayı itibarıyla %20’nin üzerine çıktı, aslında unutmamak lazım Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın olağanüstü destekleri olmasa enflasyon bugün yaklaşık %30 seviyesinde olacaktı. Tabii bütçe gelirlerinden bu denli verilen tavizlerin yarattığı maliyet, gelecekte vatandaşa ilave vergi artışı olarak yansırsa bu şaşırtıcı olmayacaktır. Diğer taraftan kamu borç stoku 1,5 yılda milli gelire oranla %30’dan %45’e hızla yükselirken BOTAŞ ve kamu bankalarının ihtiyaç duyduğu ilave sermaye artırımları yapıldığında bu oranı yeniden %60 seviyelerinde görmemiz de sürpriz olmayacaktır.

1988-2017 yılını kapsayan uzun dönemdeki TL’nin rakip ülke para birimlerine göre enflasyondan arındırılmış değeri 100 iken 2017 sonunda 90’a, serbest dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülkede muhtemelen ilk defa yaşanan bir günde %25’lik değer kaybı sonucu Eylül 2018’de 62,5’e, bugün ise irrasyonel tercihlerin sonucu olarak 50’lere geriledi. Dört yılda yarı yarıya değer kaybeden TL, gelir adaletsizliğini artırırken hayat pahalılığını tüm gelir grupları için ciddi boyutta olumsuz etkiledi. Böylece 2021’deki %10’luk yüksek reel büyümeye rağmen kişi başına milli gelir 2013’te 12.480 dolar ile gördüğü zirvesinden 2021’de 9.000 dolara geriledi. Oysaki makinenin tüm dişlileri alarm ürettiğinden, dolar/TL 8,60’larda iken TCMB’nin faiz indirimi isteğini gözlemleyerek ölçülü ve kontrollü olmasını arzulamıştım.

TCMB önce eylülde kantarın topuzunu kaçırdı, ekimde üstüne tüy dikti. Zira finansal piyasalarda sorun döviz kıtlığı değil, sürekli döviz almak isteyen vatandaşların gerçek talebini anlayıp gereğinin yapılmaması idi. Sanki yatırımcı algısını iyileştirme ihtiyacı had safhada değilmiş gibi üstüne bu denli cömert davranılmasının tarifi çok zor. Bu nedenle bugünkü toplantısına pek önem vermiyorum; artık faiz kararından daha çok ne zaman güvenin yeniden tesis edilebileceğine odaklanılması gerekiyor. TCMB kasımda ne yaparsa yapsın rasyonaliteye döneceğine dair güveni aşılaması kolay kolay mümkün olmayacağından, bu toplantının piyasa açısından volatiliteyi artırmak dışında bir önemi de kalmadığını düşünüyorum. Piyasa beklentisinin aksine TCMB faizi değiştirmese dahi piyasadan kredibilite görmeyi bekleyemeyeceğinin ümit ediyorum farkındadır. Kısa sürede görünen o ki, “ya tutarsa” mantığıyla göle maya çalmaya devam etme isteğine piyasa pek müsaade etmiyor. Önceki yazılarımda da ısrarla mevcut durumumuzun iyi analiz edilmesi gereğine vurgu yapmış ve zor kadere emanet ediyoruz serzenişinde bulunmuştum. Kader gayrete aşıktır ve biz yeterince gayret göstermiyoruz.

Ekonomi yönetiminin pushback aracı vazifesi üstlenecek rasyonel akla dönerek çok iyi bildiği reçeteleri bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor. Aksi halde bunlar iyi günlerimiz olduğu gibi ilerleyen günlerde şirketlerin hareket kabiliyeti de oldukça sınırlı kalacaktır. Türkiye ekonomisi soğuyamıyor, söz konusu ekonomik dengesizliklere yol açan hormonlu ve kırılgan yüksek büyüme oranları, refah yaratmadığı için 84 milyonu da mutlu etmiyor. Umarım tez zamanda ekonomide ve finansal piyasalarda düzenin yeniden gelmesini sağlayacak adımlar atılır da daha fazla fakirleşmeyiz. Sürekli ifade ettiğim üzere Türkiye ekonomisi çok büyük bir potansiyel taşıyor ve nereden bakarsanız bakın şu anda Türkiye’de her şey çok ucuz ancak bunun sebebini görüp doğru ilaç tedavisi daha fazla vakit kaybetmeden uygulanmalı. Mesleğimin getirdiği bilgi birikimi ve tecrübeler ışığında adım kadar eminim, bir pushback gelip çekidüzeni verecek ve Türkiye şu anki zor günlerinden yeniden 2003-2010 dönemindeki güzel günlerine dönecek. Pushback ne kadar geç gelirse, uçuşa başlama da o kadar gecikecek.

Son günlerde hayatın içinde akışta kalırken ekonomist olarak tanıyanlar hem daha fazla soru sormaya başladı hem de dikkat çekici yorumlar yapmaya başladı. Mesela İstanbul’un göbeğinde bir pastanedeki görevli soruyor; “TCMB’nin son toplantısından bu yana sadece bir ayda dolar/TL %13 yükseldi. Yıllık enflasyon hedefi ise %5. Daha ne kadar bu tutarsızlık sürecek? İmzaladığı bir kâğıt parçasını bu kadar itibarsızlaştırdıktan sonra mutlu olmamızı mı bekliyorlar?” Bu ve benzeri sorulara cevap vermek kolay da vatandaşı tatmin etmek çok zor; özellikle de göle maya çalmaya ne kadar süreyle devam edileceğini kimsenin bilmediği bir ortamda...

Son söz; mekânı Cennet olsun, Türkiye’nin bir dönemine ışık olan usta şair Sezai Karakoç’u rahmetle anıyorum: “İnançlıyım, barış ve düzen yanlısıyım, savaşım bunun içindir.”