ABD kendini vuruyor

15.08.2018 15:21

Türkiye geçtiği bu süreç içerisinde siyasi görüşleri bir kenara bırakıp, günü birlik ve beraberlik günü olarak benimsedi. Mesele artık bireyselliğin ötesine geçti. Toplumun çıkarı gözetilerek ulusal bir mesele halini aldı. TCMB, BDDK ve siyasiler gerekli adımları atıyor, halk ise bu bilinci kaybetmeyerek üzerine düşen görevi yapmaya devam ediyor. Mesele nereden başladı? Mesele, ABD’nin küresel denklemde sahip olduğu ekonomik sistemin artık değişmeye yüz tutmasıyla başlıyor aslında... Var olan sistemin değişim sürecine girme zorunluluğu bu seviyelere kadar agresifleştiriyor ABD’yi.

ABD’nin AB, Kanada ve Meksika’ya yönelik dış ticaret gelişmeleri gündeme gelirken Çin’e karşı da yaklaşık 34 milyar dolarlık ticari mala getirdiği ek gümrük vergisiyle küresel piyasalar derin olarak yeniden şekillenmeye başladı. ABD, küresel denklemde AB, Kanada, Meksika ve Çin ile yetinmedi. Yumuşatır ya da vazgeçer dediğimiz İran yaptırımlarını da uygulamaya koydu. 16 Ocak 2016 tarihi itibariyle İran’a karşı uygulamış olduğu yaptırımlara karşı bir yumuşama getirmişti. Hatta bu karar 393,5 milyar dolarlık İran ekonomisinin değer kazanması için önemli olmuştu. Fakat D. Trump, küresel düzende sert değişim hareketlerini gözeterek bu defa da 6 Ağustos 2018 tarihi itibariyle İran’a karşı yaptırımları tekrar uygulamaya koydu. Haliyle ülkede yaşanan panik ve endişe volatiliteyi bir hayli yükseltti. Kaldı ki yaptırımların daha ilk dalgasıydı bu. 04 Kasım 2018 itibariyle daha ikinci dalgayı uygulayacak. Bu defa enerji sektörü başta olmak üzere finans ve sigorta işlemlerini de kapsıyor bu yaptırım.

ABD’nin sınır aşan davranışları bir nevi ülkeler açısından da büyük tehlike oluşturmaya devam ediyordu. Derken... Türkiye’ye karşı son finansal saldırısı ile karşı karşıyayız. Aslında bu süreci nerden baksanız 15 Temmuz sürecine kadar dayandırabiliyoruz. Bunun yanı sıra uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının yayınladığı notların zamanlaması ve ülke gruplandırması da manidardı. Yani yaşadığımız son atağın gerisinde derinlemesine bir çalışması zaten vardı. Örneğin, kredi derecelendirme kuruluşunun Ağustos ayında açıklaması gereken raporu Mayıs ayında yani siyasi belirsizliğin hakim olduğu seçim öncesinde açıklaması gibi. Veya kamu borcu yüzde 79, büyümesi ise 0,9 olan Ukrayna ile Türkiye’yi aynı sınıflandırmaya dahil tutması gibi.  Bunun yanında 13 Temmuz’da Türkiye’nin notunu düşürerek ekonomik göstergesi daha kötü olan Yunanistan’ı yükseltmesi gibi... Bir çok örnek var sayabileceğimiz.

Bu kuruluşların merkezi neresiydi peki? ABD! Şimdi de beş gün önce D. Trump tweet atıyor; Türkiye ile ilişkilerimiz bu dönemde iyi değil, alüminyum ve çelik üzerine vergilerin ikiye katlanmasına izin verdim diyor. Açıkça operasyonu legalleştiriyor. Ardından 2 gün sonra spekülatif bir atakla karşı karşıya kalıyoruz. ABD’nin küresel denklemdeki bu sert hareketleri aslında ekonomik sistemdeki hamleleri doğru okumadığının göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Çünkü atladığı çok önemli bir nokta var. Kendi büyümek isterken dünyanın diğer bölgeleri büyüsün istemiyor. Ticaret savaşlarını tetikliyor. Ancak önünü kesmeye çalıştığı ülkeler ABD’nin değerli ticari partnerleri. ABD kendini vuruyor böylelikle. Sert hareketlerine karşılık ülkeler dolara olan bağlılığı azaltmanın yolunu arıyor. Orta ve uzun vadede dolara olan bağlılık azalacağa benziyor. ABD’nin sert hareketlerine maruz kalan ülkelerde ise altın yada diğer dış ticaret partnerlerinin para birimine endekslenmiş varlıklar söz konusu olabiliyor.